
Bölüm 3
“Talih yüzüne gülmüş, zevcenin iyisi adamı vezir yapar” dedim Ayşe’ye bakarak. Ardından da “Biz artık müsaade isteyelim” diyerek ayaklandım.
“Han buradan kırk ok atımı mesafededir. Karanlığa kalırsanız maazallah kurtlara yem olursunuz. Bu akşam sizi misafir edelim.” dedi Ali Merdan Bey.
Zaman kapsülünün nerede olduğunu merak etmeye ve kaygılanmaya başlamıştım. İçimden uyanmak ve eve dönmek istediğimi söylüyordum ama pek de işe yaramıyordu. Ortalık tekinsiz bir şekilde aydınlıktı ve nesnelerin köşeleri keskindi. Sanal bir ortamda olduğumuza inanmak güçtü çünkü çevremi gözlüğümün numarası artmışçasına gayet net görüyordum. Dönüp göz ucuyla Ayşe’ye baktım, kaygılanıyormuş gibi görünmüyordu.
“Galiba haklısınız, en iyisi geceyi buralarda geçirmek olacak” dedim ayağa kalkarken. Ali Merdan Bey önde, biz arkada, ilerideki yokuşun sonunda bulunan konağa doğru ilerlemeye başladık.
Ayşe’ye sesimi mümkün olduğunda alçaltarak “Zaman kapsülünü görebiliyor musun?” diye sordum.
“Daha sonra ortaya çıkar herhalde” dedi.
“Ya hiç çıkmazsa” diye sordum.
Çocuğunu oyalamaya çalışan bir anne gibi “Daha yeni geldik, acele etme” dedi. Rahatlığı anlaşılır gibi değildi, şimdiden medeniyeti, evimi özlemiştim. Berk geri dönmek istediğimizde zaman kapsülüne binip aleti çalıştırmamızı söylemişti, kapsülün ortadan kaybolacağı kimin aklına gelirdi ki.
Konağın kapısında bizi karşılayan kadın sanki orada yokmuşuz gibi “Bu ecinniler de nereden çıktı” diye sordu.
“Onlar Tanrı misafiri, uzaklardan gelmişler” dedi Ali Merdan Bey.
Sonradan isminin Hüma olduğunu öğrendiğim kadın Ali Merdan Bey’in yaptığı açıklamadan tatmin olmamıştı, yine de bize dönüp “Hoş geldiniz” dedi. Beni galiba gözü tutmamıştı ama Ayşe’ye kanı ısınmıştı. Konaktaki hizmetçilere bizim için yemek hazırlamalarını buyurdu.
Yer sofrasında ev ahalisini taklit ederek yer bezini kucağıma çektim ve önümüze koydukları tahta kaşıkla tarhana çorbasını kaşıklamaya giriştim. Çorba berbattı ve yanında verdikleri köy ekmeği taş gibiydi. Neyse ki ardından yer sofrasına yahni geldi de karnımı biraz olsun doyurabildim. Yemekten sonra Hüma Hanım bize Ali Merdan Bey’in hikayesini anlatacağını söyledi. Hikâyeyi zaten dinlediğimizi söyleyerek itiraz edecektim ki Ayşe kaş göz işareti yapıp beni durdurdu. Hikâye anlatmak konusunda aralarında oturmuş bir iş bölümü vardı galiba, Ali Merdan Bey’in herhangi bir uyarıda bulunmasına gerek kalmadan Hüma Hanım hikâyeye kocasının kaldığı yerden devam etti.
“Ali Merdan benim de yardımımla çevre köylere kan kusturan eşkıyaları bertaraf edince şöhreti kulaktan kulağa yayıldı. Şanı Çandaroğlu Yaman Bey’e kadar ulaşmış. Ulak gönderip bizim beyi sarayına çağırdı. Ulaklar yanlarında kara yeleli doru bir at getirmişler. Bizim bey ayağının yerden kesilmesinin uğursuzluk getirdiğini söyledi, hediye ata binmeden yaya olarak Yaman Bey’in sarayına doğru yola çıktı.”
Ali Merdan Bey hizmetçilerin getirdiği şerbeti afiyetle mideye indirdikten sonra devamını getirdi.
“Yaman Bey’in av için kullandığı bir konak varmış. Konağı çevreleyen ormanda yaşayan bir canavardan sıdkı sıyrılmış. Bu canavara ne kılıç işliyormuş ne de ok saplanıyormuş. Yaman Bey av sırasında canına kasteden bu canavarı öldürene en küçük kızını vereceğine ant içmiş. Ulaklardan bu sözleri duyunca beynimden vurulmuşa döndüm. Çandaroğlu Yaman Bey’in askerlerinin başa çıkamadığı canavarın karşısında benim ne hükmüm olurdu ki. Sarayda benim için kurulan sofrada bir kuş sütü eksikti. Öyle bir izzet ikram vardı ki ‘Ben bu işi yapamam’ diyemedim. Hatta sofradakilere caka satmak için ‘Merak etmeyin, onu kulağından tuttuğum gibi saraya getiririm’ deyiverdim. Ertesi gün beni yine atın üstüne bindirmeye çalıştılar. Kılıcımı kınından çekip sallayarak “Ben işimi yayan görmeye alışığım” dedim. Ben öyle söyleyince daha fazla üstelemediler, birkaç askerin rehberliğinde ormana gittik. Askerler beni ormanın karanlığında bırakıp derhal ortadan kayboldular. Sağa sola bakınıp ne yapacağımı kararlaştırmaya çalışırken ağaçların ardında boz bir ayı gördüm. Mübarek hayvan öyle besiliydi ki ağaçların arasından zor geçiyordu. Tabii hemen ilk gördüğüm ağaca tırmandım. İki ayağının üzerine dikildi, ağacı silkelemeye başladı. Daha ilk silkelemede ağaçtan boz ayının sırtına düştüm, dengemi sağlamak için de hayvanı iki kulağından sıkı sıkıya tuttum. Hayvanın öfkeyle bir haykırması, bağırması vardı ki duyan altına kaçırırdı. Benden kurtulmak için kendi çevresinde döndü ve saraya doğru son sürat koşmaya başladı. Saray muhafızları beni ayının sırtında görünce hayvana ucu çatallı kılıçlarla giriştiler. Boz ayıyı dakikasında halledip beni yere indirdiler. Yaman Bey o dakikada küçük kızını karşıma çıkarıp nikahımızı kıydırdı. Bizim hanım kuma istemez, kızcağızı da beni de tefe koyup çalar demek istedim ama cesaret edemedim.”
Anlatımın bu bölümünde Hüma Hanım söze girip “Devamını ben anlatayım” dedi. Duraksamadan yararlanarak zaman kapsülü gelmiş mi diye pencereden dışarıya baktım. Ayşe bir yandan önüne konulmuş olan yufka tatlısını yerken bir yandan da anlatılanları büyük bir merak içinde dinliyordu. Acaba neden sadece ben kaygılanıyordum? Ailesini ve arkadaşlarını bir daha görememe ihtimali karşısında Ayşe’nin de telaşlanması gerekmiyor muydu?
“Ata binmiş genç bir kızın köye doğru geldiğini görünce başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Dedim ki Hüma sen üzerine kuma getirilecek kadın değilsin. Yaman Bey’in kızı da yaman kızdı doğrusu, güzellikse güzellik, endamsa endam, bir bakan dönüp tekrardan bakıyordu. Baktım ki erkek kardeşim kıza bakayım derken yanını yöresini şaşırdı, aklıma bir fikir geldi.
Kızı güler yüzle karşıladım, biraz hoş beş ettik, bu sırada hizmetçiler konağın üst katında gerdek odasını hazırladılar. Hava kararır kararmaz Ali Merdan Bey uyuklamaya başladı. Gökte ay ve yıldız olmamasından da istifade ederek erkek kardeşimi kızın odasına gönderdim. Orada o iş güzelce oldu. Kızın da gönlü vardı demek ki, kısmet öyleymiş, velhasıl Leyla’yı en küçük kardeşimle baş göz ettik. Yaman Bey ilk duyduğunda biraz esip savurmuş ama sonradan evliliği kabullenmiş.”
“Ali Merdan Bey ne dedi bu işe?” diye sordu Ayşe.
“Hiç sesini çıkarmadı” dedi Hüma Hanım. Ali Merdan Bey bu sırada çoktan uykuya dalmış olduğu için kendisine bu konuda neler hissettiğini soramadık.
Görsel Kaynağı: https://pixabay.com/photos/pocket-watch-time-of-sand-time-3156771